13 Temmuz 2013 Cumartesi

BARCELONA


Güzel bir pazar kahvaltısını bitirmiştik,sıra halının üzerinde gazete'nin pazar ekini okumaya gelmişti. Sayfayı açtığımda ilk gördüğüm yazı Barselona'yı anlatıyordu.Nilgün'e "hadi Barselona'ya gidelim" dedim,o da hiç sorgulamadan bir kere bile itiraz etmeden "tamam" dedi,ki genelde çok rastlanılan bir durum değildir.

Önümdeki bir haftada Barselona'da ne yapılır,paella dışında ne yenir,nerede kalabiliriz,uçuş milleri vb konular halledildi. Ve işte tam olarak bir hafta sonraki Pazar günü 4 günlük Barselona gezisi için El Prat havaalanındayız.

Yapılacak ilk işlem,havaalanındaki danışma'ya gidip ve o meşhur ilk soruyu sormak."Merkeze daha doğrusu otelimizin bulunduğu Avinguda Diagonal'e nasıl gidilir ? "
Cevap: Alt kata inin,orda göreceğiniz otobüse binin"

Teşekkür edilir,hızlı bir el kıvraklığıyla alınan banko'daki şehir haritası eşliğinde doğruca aşağıdaki durağa inilir. Bu noktada otobüsün dışında şehre gelmek için tren alternatifi olduğunu;ancak bir miktar yürümek gerektiğini belirtmek isterim.

Yolculuk sırasında,Türk mantığım otobüs şöferinden de destek almam konusunda beni dürttü ve bu sayede Glores Catalanes'da inmiş bulunuyoruz.Lakin haritaya göre yürüme alternatifi su ve tuz kaybı yaratabilir bu yüzden karşımızdaki metro vasıtası ile Diagonal İstasyonunda inip kısa bir yürüyüş ile konaklayacağımız,ortasından ağaçların geçtiği,onlarca bisikletli barselona'lıyı görebileceğiniz,yürüyüş parkurları olan Diagonal Caddesindeki  Wilson Butik Otel'e varmış bulunuyoruz. Okurken yorulanlar için havaalanından çıktıktan sonra otele varış süresinin 1 saat olduğunu belirtmek isterim.Hazır söz ulaşımdan açılmışken barselona metrosundan bahsetmeden olmaz.Toplam 5 hattan oluşan bir metrosu var,hatlar arasında geçiş yapmak yürümeyi bazen uzun yürümeyi gerektirdiğinden yorulabilirsiniz bile.Önerim 7,95 euro verip T 10 bileti
satın almanızdır.Böylece 10 defa metro'yu kullanma şansınız olur,devamlı bilet almak zorunda kalmazsınız.Kendi başınıza barselona'ya geldiyseniz "metrodan şaşmayın" derim

Kısa bir moladan sonra Barselona sokaklarındayız.Günlerden pazar olması sebebi ile yollar ve sokaklar in cin çift kale durumundalar. Bu sakin sokaklar ve tabii ki merakımız metro durağında karşılaştığımız katalan ablamızın rehberliğinde bizi La Rambla'ya attı.
Uzun uzun Ramblas'a anlatmağa gerek yok.Bizim istiklal caddesinin daha medeni insanlarının gezdiği versiyonu demek yeterli olur.Ne istiyorsanız bulabilirsiniz.Benim ilgimi çeken caddenin bizi çıkardığı Mirador El Colom oldu.Hiç bilmeden geldiğimiz bu meydan trafiğin yoğun olduğu bir yer ve meydan ismini 60 metrelik korint tarzı sütun ve onun üzerindeki Kristof Kolomb heykelinden alıyor.


Buraya kadar yorulanlar Kolomb heykelinin karşısındaki marina üzerinde yer alan restaurantlarda yemek yiyebilir yine marina üzerindeki "Moll de Barcelona"da alışveriş yapabilir.Burayı görünce yorgunluk falan kalmıyor,"çok yoruldum" diyen Nilgün burayı görünce recharge oldu oradan biliyorum.

Oldukça dinç ve dinlenmiş olarak uyandığımız 2. günümüzde THY'den gelen telefon programımızı değiştirmek zorunda bıraktı bizi.Yıllardır grev nedir bilmeyen ispanyol havalimanı esnafı sanki bizim gelmemizi bekliyormuşçasına bizim Türkiye'ye döneceğimiz gün greve gidecekmiş.Bu şu demek.Ya yarın yani gezimizin 3. günü ülkeye dönmemiz gerek  yada grevin biteceği o belirsiz güne dek Barselona'dayız demek.Her ne kadar gönül 2. şıkkı işaretlese de zorunluluklarımız ve sorumluluklarımız dolayısıyla tekten seçmeli olarak soruyu cevapladık ve kendimizi bu defa tren kullanarak El Prat'a attık.Ve heyhaat,
THY'deki katalan ablamız öğle tatiline çıkmış.Kaybettik mi 1,5 saat daha.Neyse birşekilde işlerimiz halledip barselona gezimize bayağı gecikmeli de olsa devam ediyoruz;ancak hesap edemediğimiz birşey daha var,günlerden Pazartesi ve başta Picasso müzesi olmak üzere gideceğimiz tüm klas müzeler kapalıSadece fotoğraf çektirmekle yetinip
kendimizi El Born sokaklarına atıyoruz.


 
Oldum olası El Born tarzı sıkışık ortaçağ'a ait eski binalar ve bu binaların bulunduğu mahalleler bana ilginç gelir,ayrı bir sıcaklığı olduğunu düşünürüm ne bileyim samimi bulurum.İşte burada bu ruhu hissedebiliyorum,3-4 metre genişliğinde bir sokakta yürümenize rağmen insanlar üstünüze üstünüze gelmez.Herşeyi boşverin buralarda geçen tarih yeter.Buradan hiç çıkmayabilirim.Bu düşünceyle tamamen tesadüf eseri kendimizi "museu de la Xocolata" da buluyoruz yani Çukulata Müzesindeyiz.Aman Allahım, körün istediği bir göz Allah vermiş gece görüş dürbünü,her yer çikolatadan yapılmış "şey"lerle dolu,müzenin avlusunda bu çikolataların imalat yeri var,isteyenler yine müze içindeki kafede çukulata ürünlerinden deneyebilirler.İflah olmaz bir sıcak çukulata seven biri olarak bu fırsatı kaçıramazdım tabii ki.
 
Bünyeye yeteri miktarın çok üzerinde bir şeker yüklemesi yapıp El Born sokaklarında aylaklık yapmağa devam ediyoruz.
Ama akşam oldu ne yiyeceğiz ?
Barselona özelinde Avrupa mutfağının bana çok yavan geldiğini belirtmek isterim.Genlerinde kuru fasulye,pilav,baklava,iskender kebap olan bir ırk'ı tıfıl avrupa mutfağı kesmez,hele hele zamanın İspanyol Elitlerinin artılarından toplama ile oluşan paella'yı kendime hakaret kabul ederim.Bu yüzden Barselona'da tavsiye edebileceğim bir yemek bulunmamaktadır.Canınız ne istiyorsa onu yiyiniz efendim.
 
Bu blog öyle iddialı bir gezi blogu değildir,birçok konuda ahkam kesmek yerine yaşadıklarını anlatan birinin blogu olduğu gerçeğinden yola çıkar.İşte  bu noktadan hareketle Barselona için ne yazsak ne anlatsak azdır,tıpkı New York gibi.Herkesin,her ilgi odağının Barselona'sı farklıdır kanımca.Kimisi tıpkı eşimde olduğu gibi,"ne işim var benim Camp Nou'da" der,kimisi de benim gibi Park Güell'i fazla turistik bulabilir.
 
Hazır Camp Nou demişken,1922 yılında temeli atılan
ülkemizde Noykamp olarak teleffuz ettiğimiz ama doğrusunun Camp Nou olduğu,benim gibi bir F.C Barcelona severin geldiğinde uğramadan geçemeyeceği bir yerden bahsediyorum.Ulaşım çok basit Les Corts metro istasyonunda inip yeşillikler içerisindeki parklardan, kimi Barselona Ünivrsitesi'ne ait fakültelerin bahçesinden geçerek bulabilirsiniz.Kime sorsanız da gösterecektir zaten. "Mes que un club" gerçekten de bir klüpten daha fazlası .Bu noktada belki de sadece bu noktada Beşiktaş'ım ile benzeşiyor. 27 euro'luk bir bedelle müzesi ile birlikte tüm stadyumu gezebiliyorsunuz.Hatta bir miktar daha ücret ödeyip Messi ile aynı kadraja girebiliyor,Şampiyonlar Ligi Kupası ile poz verebiliyorsunuz.
 
Burada kısa geçtiğim Camp Nou turu 2 saat sürdü,gerçek bir spor klübünün nasıl olması gerektiğini,bir dernek gibi değil de bir şirket gibi yönetilmesi gerektiğini anlamam için 2 saat yetti de arttı bile.Stadyum gezisi öyle bir planlanmış ki,geziniz sonlandığında kendinizi Barcelona Store'da sıcacık kollarında buluyorsunuz.Forma alırsanız minimum 100 - 120 euro ,forma almazsanız minimum 50 euro'nuzu daha alma potansiyelleri var,dikkat edin.Ya da boşverin canım.
 
Gezi bitti dönüyor muyuz ?
Kısa dahi olsa Günpınar Ailesini bu kadar yorgunluk keser mi,bir
La Sagrada di Famillia yapmadan bu tur biter mi,tabii ki hayır.
 
Sagrada Famillia metro durağından çıktınız,işte tam karşınızda Kutsal Aile bazilikası.Bazilika 1882 yılından beri inşaat halinde.Enseniz sırtınıza değmeden! tam anlamı ile kuleyi görmüş olmuyorsunuz
 
Eee ne demiş Üstad Gaudi,"ömür biter bazilika bitmez"
 
Peki Barselona biter mi ? Tabii ki "hayır".
Benim için en az bir kez daha gelinmesi gereken şehirler dosyasında yerini çoktan aldı bile,belki 2 günlüğüne oğlumla birlikte F.C Barcelona maçı izlemek için bile gelinebilir.
 
Sevgiler,Saygılar
 
Qua vadis

21 Haziran 2013 Cuma

GİDEBİLENLER




"Normal olacak kadar anormal olmayın" der üstad Müjdat Gezen. Tam da öyle bir aile ile birlikteyim.

Eylül ayından beri tanışıyoruz,sms atıyoruz birbirimize yada mail,en iyi ihtimalle telefonlaşıyoruz;ancak karşı karşıya gelmek Haziran ayına kısmetmiş.

Hani birisi ile karşılaşırsın ve dersin ki "nereden tanıyorum bu adamı" tam da öyle bir his ile tokalaşıyorum Superman t-shirt'lü Soner Sarıhan'la sonra zarif eşi İnci Hanım geliyor,"Tibet nerede" diyorum,kötü haber Tibet öğle uykusunda

Soner ve İnci benim hayatım boyunca yapmak istediğimi yapan bir çift.Onlar gidenlerden daha doğrusu gidebilenlerden,hep gezginler,hep bir yerlere gidiyorlar yada gitmeyi planlıyorlar ve bu eylemi ailece bisiklet ile yapıyorlar,bisiklet ile...

Önümüzdeki hafta,hedef kutuplar olmak üzere Almanya'dan pedal çevirmeye başlayacaklar,rüya gibi

Çok kısa bir süre konuşabildik;ancak öyle bir güzel sohbetti ki benim için.Hayat üzerine,yaşanılanlar üzerine,sıcacık ve de dostça.

Machu Picchu'ya gitme hayalimin bir başkası tarafından da paylaşılması mutlu etti beni (Dipnot)

Vee,veda zamanı.

Uzun zamandır hasret kaldığım bir dost meclisinden ayrılmam gerek.

Sevgili İnci ve Soner;

Sizi www.macerakolik.net üzerinden imrenerek takip edeceğim ve 2 aylık rüyanızın bitiminde bir kahvenizi içmeye geleceğim yeniden,Nilgün,Utku ve Bennu ile birlikte.

Öncesinde Kopenhag'da Cafe Det Vide Hus'da bir kahve için,benden...

Yolunuz açık olsun



6 Haziran 2013 Perşembe

Bir iş Görüşmesi Düşüncesinin 2013 Türkiye'sine uyarlanması



Herkese Yeniden Merhaba;

Ülkemizin içerisinde bulunduğu durum,son 10 gündür yaşadıklarımız,özellikle son 2 yıldır daha da öne çıkan ve bizlere neredeyse zorla uygulatılmaya çalışılan,sanki torna makinasında planlanmış yaşam biçiminin hepimizi ne kadar sıktığı herkesin malumu.

Ben olaya biraz daha farklı açıdan bakmak istiyorum.

Herbirimiz hayatımızın bir döneminde en az bir defa iş görüşmesi yapmışızdır,bu görüşmeler bazen iş veren bazen de iş gören pozisyonunda olmuş olabilir. Kendi adıma özellikle son 10 yıldır 1.000'den fazla kişi ile grup mülakatı ve birebir mülakatlar olmak üzere 2.500 - 3.000 civarında iş görüşmesi yaptığımı düşünüyorum ve şimdiler kendime şu soruyu sormağa başladım.

Benimle iş görüşmesine gelen aday örneğin Recep Tayyip Erdoğan olsa onu iş'e kabul eder miydim yada beni iş görüşmesine çağıran şirketin benimle görüşme yapacak yetkilisi Recep Tayyip Erdoğan olsa benim görüşmem nasıl geçerdi yada ne kadar sürerdi,dahası,diyelim ki o işe kabul edildim,bünyesinde Recep Tayyip Erdoğan gibi birisini barındıran bir şirket nasıl bir şirket olabilirdi ki ? Yada diyelim ki benim şirketim bu kişiyi işe kabul etti,ben nasıl bir şirkette çalışıyor olabilirim ?

Bunu dün bir arkadaşım ile paylaştım,tam da beklediğim gibi,bana net bir cevap veremedi.

Ve buradan çıkan soruya geleyim.

Şayet yukarıdaki sorulara net bir cevap veremiyor isek  ve vereceğimiz cevaplar çok da olumlu olmuyorsa,biz işe almak istemediğimiz Recep Tayyip Erdoğan'a ve bu zihniyete ülkeyi nasıl teslim edebiliriz.

Yukarıdaki iş görüşmesi örneğini çeşitlendirmek mümkün.Örneğin Recep Tayyip Erdoğan'ın çocuklarımızın öğretmeni olduğunu,yaşadığımız sitenin yöneticisi olduğunu,marketteki kasiyer olduğunu yada Allah korusun iş yerinde hergün yüzyüze baktığımız iş arkadaşımız veya yöneticimiz olduğu varsayımlarını da yapabiliriz.

Saygılarımla ve de Sevgilerimle




4 Haziran 2013 Salı



Herkese Merhaba;

Kendimce,tabir-i caiz ise birşeyler karalamak,gördüklerimi düşüncelerimi sizler ile paylaşmak,belki olur a naçizane rehberlik etmek adına çok değerli bir dostumun,kardeşimin yönlendirmesi,birazda zorlaması ile bu bloğu oluşturmağa karar verdim.

Blog sayfamın adı "Pandantif".

Neden pandantif ?

Lisans eğitimimi almuş olduğum Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünde özellikle son sınıfta sıkça kullandığımız bir mimari terimdir,Pandantif.Bir geçiş öğesidir,ana yapı ile kubbeyi birbirine bağlayan.

İşte tam da benim anlatmak istediklerim ile bağdaşmaktadır.

Aslında gerçekte tam zamanlı yaşadığım hayat ile ara sıra minik kaçamaklarla yaşadığım belki de imkanım olsa daha fazla yaşamayı tercih edebileceğim hayatı birbirine bağlamaktadır.

Bu blog'da,yukarıda da belirttiğim üzere ara sıra aslında hayatımda daha fazla yer bulmasını istediğim noktaları ve bu paralel'de naçizane az da olsa gezdiğim yerleri  ve oralarda  gördüklerimi sizler ile paylaşacağım.

Şimdiye dek çok fazla gezi yazısı okudum;ancak bunların hiçbiri bana gezdiğim yerlerde tam da o noktalarda ihtiyacım olan bilgileri vermiyordu.

Örneğin Kopenhag'a indiğimde şehir merkezine varmak için ne yapmam gerektiğini,örneğin otomatik bir bilet bankosundan bilet alırsam daha rahat edebileceğimi kimse belirtmemişti,yada New York JFK havalimanından Manhattan'a varmak için öyle tarifler yapılmıştı ki,biraz ürkek olsam gitmekten korkardım, şimdiki aklım olsa,hazır Roma'ya gitmişken trenle Floransa'ya da geçiverirdim,en kötü ihtimalle Perugia'ya uğrardım. Gibi gibi gibi...

Pandantifimize küçük bir girizgah yaptıktan sonra çok sevdiğim bir latince bir cümle ile "görüşmek üzere" diyeyim.

Qua Vadis